“MEHMET LEVENT ÜNAL: Bilimden Spiritüel Öğretmenliğe Uzanan Dönüşüm Hikâyesi”
Havacılıkla başlayan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bomba imha uzmanlığıyla devam eden ve bugün spiritüel öğretmenlik, kozmik enerji danışmanlığı ve ruhsal farkındalık çalışmalarıyla genişleyen sıra dışı bir yolculuk…
.
Mehmet Levent Ünal, bilimsel disiplinle kadim bilgeliği buluşturan çok yönlü bir isim. Profesyonel pilotluktan enerjisel şifa tekniklerine, astrologiden NLP ve hipnoz eğitimlerine uzanan birikimiyle, insanın zihinsel ve ruhsal frekansını yükseltmeyi amaçlayan kapsamlı bir öğreti sunuyor. Ünal’ın çalışmaları, modern dünyanın karmaşasında kendini yeniden hatırlamak isteyen herkes için hem ilham verici hem de dönüştürücü bir kapı aralıyor.
1. Levent bey, askeriyeden ruhsal öğretmenliğe uzanan bu sıra dışı yolculuğunuzun dönüm noktası neydi?
Dönüm noktası, annemin kanser hastası olduğu dönemdi. Tüm tıbbi yöntemler denendiğinde bile içimde bir şey eksik kalmıştı; o da “neden hastalandığını” anlamak. Alternatif tedavi yöntemlerine yöneldim, enerjinin sadece bedende değil, bilinçte de bir karşılığı olduğunu fark ettim. Annemin hastalığı, bende bir kapı açtı. O kapıdan geçince gördüm ki, aslında iyileşme bir “beden olayı” değil; bir “bilinç olayı.” Bu fark ediş, hayatımın yönünü tamamen değiştirdi.
2. “Bomba imha uzmanı” olarak görev yaparken öğrendiğiniz disiplin ve cesaret, bugün spiritüel çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
Bomba imha uzmanı olmak, mutlak bir şimdi farkındalığı gerektirir. O anda, sadece nefesin, kalbin ve sezgin vardır. Kozmik enerjiyle çalışırken de aynı prensip geçerli: anda kalmak. Disiplin, enerji çalışmalarında da temeldir; çünkü enerji dağınık zihinle akmaz. O yıllarda kazandığım dikkat, sabır ve sakinlik bugün çalışmalarımın merkezinde. Tehlikenin ortasında bile sükûneti korumak, aslında ruhsal cesaretin de tanımıdır.
3. Pilotluk ve enerji çalışmaları birbirinden çok farklı alanlar gibi görünüyor. Siz bu iki dünyayı nasıl birleştiriyorsunuz?
Pilotluk, gökyüzünü okumaktır; enerji çalışmaları ise görünmeyen gökyüzünü. İkisi de yön bulma sanatıdır. Uçarken nasıl rüzgârın yönünü, atmosferin titreşimini hissediyorsan, enerjiyle çalışırken de aynı sezgisel pusulayı kullanırsın. Kozmik Enerji bana öğretti ki, dış dünyada yükselmekle iç dünyada derinleşmek aynı şeyin iki yönüdür.
4. Diyarbakır’da başlayan spiritüel uyanışınızdan biraz bahseder misiniz? Mezopotamya’nın enerjisi sizde neleri değiştirdi?
Mezopotamya, insanlığın bilincinin ilk kez titreştiği yer. Bu toprakların enerjisi hâlâ çok güçlü; çünkü insanın sadece bedenini değil, ruhunun derin katmanlarını da etkiliyor. Yaşadığımız yerlerin enerjisi farkında olmadan bizi şekillendirir; bazen unuttuğumuz yanlarımızı hatırlatır, bazen de içimizdeki gizli potansiyelleri uyandırır. Diyarbakır’da yaşarken bunu çok net hissettim. Orası peygamberlerin, sahabelerin, kadim bilgeliklerin toprağı. Zerzevan’daki Mitra tapınağının enerjisi bile hâlâ hissediliyor. Bu yoğun titreşim, bende bir iç çağrı yarattı; beni ruhsal disiplinlere yönlendiren asıl güç de buydu.
Bu toprakların enerjisi, insanın içindeki “kadim kalıpları” — yani arketipleri — harekete geçirir. Arketip, ruhun kolektif hafızasındaki evrensel bir rol gibidir; kimimizin içinde bir savaşçı, kimimizin içinde bir şifacı, kimimizin içinde bir öğretmen uyur. Benim içimde de o dönemde rehber-öğretmen arketipi uyandı. Bilgiyi paylaşmak, ışığı çoğaltmak, insanlara yön göstermek içsel bir ihtiyaç hâline geldi. Uyanan o tarafım beni bir süre ruhsal öğretilerde öğrenci yaptıktan sonra, Kozmik Enerji öğretisinin yolunda önce öğrenci sonra rehber olmaya yönlendirdi. İnsan, bu arketipsel çağrılara kulak verdiğinde farkında olmadan dönüşüm yolculuğuna başlar. Benim yolculuğum da işte böyle, Mezopotamya’nın enerjisiyle başlayan bir hatırlayışla başladı.
5. Kozmik Enerji ile tanışmanız nasıl oldu? Bu sistemin insanın yaşamına kattığı en güçlü dönüşüm nedir sizce?
Annemin hastalığı ile başlayan arayışım en sonunda beni Kozmik Enerjiyle tanıştırdı. Başta sadece anneme şifa ararken, aslında kendi ruhumun da şifalanma çağrısına cevap verdiğimi fark ettim. Bu arayış beni Kozmik Enerji’de derinleşmeye yöneltti.
O hastalık süreci, bir son değil, büyük bir başlangıç oldu burdan bakınca. Çünkü annemin iyileşme yolculuğu, benim dönüşümümün kapısını açtı; o kapıdan geçerken yalnız gitmedim ;zamanla benimle birlikte yürüyen yüzlerce insanın dönüşüm yolculuğuna dönüştü bu. Kendi ailem için yola çıktım ama sonunda “Kozmik Aile” dediğimiz o büyük bilinç topluluğu doğdu. Artık her birimizin hikâyesi, aynı kaynaktan akan bir enerjiye hizmet ediyor. Kozmik Enerji bana gösterdi ki, bazen bir hastalık, büyük bir insan topluluğuna hizmet etmek içinde gelir.
6. “Karanlıkla kavga etmeden karanlığı dönüştürmek” diyorsunuz. Bunu günlük hayatınıza nasıl yansıtıyorsunuz?
Olumsuz bir durum yaşadığımda artık hemen tepki vermiyorum. Önce durup kendime şu soruları soruyorum: “Bu olayı hayatıma hangi travmamla çektim? Bu deneyim bende neyi tetikledi? Burada hangi dersi almam gerekiyor? Hayatta neyi fazla yapıyorum ki, eksik bıraktığım yerlerden sınanıyorum?” Bu soruları kendime sorabilmek, kulağa basit gelse de aslında ciddi bir ruhsal disiplin ve eğitilmiş bir bilinç gerektiriyor. Çünkü insan en çok duygusal olarak tetiklendiği anda kendini unutur; ben o anlarda artık kendime bir “es” verebilmeyi öğrendim.
Bazen yaşadığımız olumsuzluklar sadece psikolojik değil, görünmeyen dünyanın enerjik etkileriyle de bağlantılı olabiliyor. Kozmik Enerji öğretisi sayesinde bu ince farkları ayırt edebilir hale geldim. Böylece karanlıkla savaşmak yerine, onu anlamaya ve dönüştürmeye alan açıyorum. Çünkü her gölge, bize aslında nerede daha çok ışığa ihtiyaç duyduğumuzu hatırlatıyor.
7. Ruhsal çalışmalarınızda en çok hangi yanılgıyla karşılaşıyorsunuz? İnsanlar nerede tıkanıyor?
En büyük yanılgı, “ışık olmanın” karanlığı yok etmek anlamına geldiğini sanmak. Oysa ışık, karanlığı dönüştürerek büyür. İnsanlar çoğu zaman acıdan kaçmak ister, ama o acı, şifaya giden kapıdır. Tıkanma da tam burada olur: dirençte. Bir diğer tıkanma noktası ise çözümün dışarıdan, hızlı bir şekilde geleceğine dair beklentidir. Oysa kendini dönüştürme yolculuğu sabır, emek ve içsel derinlik ister. Ruhsal gelişim bir sprint değil, bir maratondur. İnanın, bu yola giren insanların çoğu zaten dünya işlerinde yeterince yıpranmış, zaman kaybetmiş hisseder. Bu yüzden “artık bir an önce her şey düzelsin” isteğiyle gelirler. Ancak içsel dönüşüm, sabırla pişen bir süreçtir; hız değil, derinlik ister.
Kozmik Enerji bana şunu öğretti: Işığa giden yolda asıl sınav, sabırla kalabilmektir. Çünkü çoğu insan, aydınlanma eşiğinde değil, sabırsızlık eşiğinde pes eder.
8. Bilimsel temelli bir geçmişe sahipsiniz. Spiritüel öğretilerde bilimin yerini nasıl tanımlarsınız?
Kozmik Enerji özelinde konuşmam gerekirse, bu sistem başından beri bilimin desteğini alarak yürüyen bir öğretidir. Kurucumuz Dr. Petrov onkolog kökenli bir doktordu ve öğretiyi oluştururken tamamen bilimsel yöntemleri temel aldı. Etrafında geniş bir doktor ve araştırmacı ekibi vardı. Kozmik frekansların etkilerini ölçmek için “öncesi-sonrası” çalışmaları yapıldı, laboratuvar ortamlarında deneyler gerçekleştirildi. Amaç; enerjinin soyut bir kavram değil, ölçülebilir bir fenomen olduğunu göstermekti. Hatta Taşkent’te bir fabrikada 400 kişinin üzerinde yapılan bir araştırmada, kozmik enerji uygulamalarının çalışanların verimliliğini artırdığı bilimsel olarak gözlemlendi. Yani bu sistem, bilimin alternatifi değil; onunla ayakları yere basan ve anlaşılır hale gelen bir sistemdir .
Benim için de bilim ve spiritüellik birbirinin zıttı değil, aynı bütünü iki farklı pencereden gören disiplinler. Biri görünmeyeni görünür kılmakla ilgilenir, diğeri görünene anlam kazandırmakla. Kozmik Enerji, işte bu iki alanın kesiştiği noktada durur; insan bilincini ölçülebilir hâle getiren köprüde.
9. Son olarak, bu dünyaya gelen her ruhun bir amacı olduğuna inanıyorsunuz. Peki sizin yaşam amacınızı tek cümleyle nasıl özetlersiniz?
Asansör yolculuğu rehberi diyebilirim ama açmam gerekir; Hayatın farklı evrelerinde, aynı manzaraya farklı yüksekliklerden bakarız. Çocukken boyumuzun yettiği kadarını görürüz; büyüdükçe algımızın yettiği kadarını. İnsan bahçe katında oturuyorsa yalnızca önündeki parkı görür. Birinci, ikinci katlara çıktıkça parkın ardındaki ağaçları; biraz daha yükseldikçe nehri; en sonunda da tüm şehri görebilir. Benim için hayat, tam da bu park metaforu gibidir. Kozmik Enerji, bana o şehri en üst kattan algılayabilme bilincini kazandırdı. Ruhsal görevimi de, bu öğretide yolları benimle kesişen insanların o üst katlara çıkabilmeleri için asansörün kapısını açan biri olarak görüyorum. Oraya kadar gelmek onların seçimidir; ama o yükselişin düğmesine basmak, onlara eşlik etmek, her katta manzarayı anlatmak, kişinin kaygılarını ve korkularını yönetmesine destek olmak, görmekten kaçındığı manzaraları göstermek ;balını çevirip bakmadığı yerleri ve ayrıntıları göstermek işte benim görevimdir. Ben, çıkabildiğim en son kata kadar rehberlik ederim; sonra yeniden aşağı inerim, yeni yolcular için. Benim gidebildiğim son kattan sonra ise onlar belki daha da yukarı çıkarlar. Bu da artık onların ruhsal ve duygusal kapasiteleriyle ve tekamül planlarıyla ilgilidir.
“Kozmik Atlas’ın Kapılarını Aralıyoruz: Mehmet Levent Ünal Anlatıyor”
1. Mehmet Bey, “Kozmik Atlas” fikri aklınıza ilk geldiğinde ne hissettiniz? Birden mi geldi, yoksa yılların birikimi miydi?
Kozmik Atlas bir fikirden çok, bir çağrıydı. Yılların içinde biriken bilgi, deneyim ve gözlem bir noktada kendi formunu buldu. Defterler dolusu not biriktiğinde artık paylaşma zamanı geldiğini hissettim. Daha doğrusu, sistem beni buna zorladı. İlk cümleleri yazarken, içimde bir taşma hâli vardı; sanki kelimeler değil, enerji akıyordu. Kozmik Atlas benim için bir “kitap” değil, bir enerji alanının dünyada aldığı şekil. Her satırda şunu hissettim: bu metinler yazılmak için değil, hatırlatmak için doğuyor.
2. Kitabı okuyanlar sizi ve enerjinizi daha yakından tanıyacak gibi görünüyor. Sizce okur hangi kısmınızla en çok bağ kuracak?
Sanırım okur, en çok “insan” yanımla bağ kuracak. Çünkü bu kitapta bir öğretmen değil, aynı yolu yürüyen bir yol arkadaşı konuşuyor. Kozmik Atlas’ın dili yukarıdan değil, içerden.
Kendimi anlatırken, kendi kırılganlıklarımı ve sorgularımı saklamadım. Hepimizin içinden geçtiği o “ışık ve karanlık” arasında gidip gelen insani hâlleri yazdım. Bu yüzden okur, sayfalar arasında kendi hikâyesini bulacak. Benim enerjimle değil, kendi ışığıyla bağ kuracak.
Kozmik Atlas aslında okurun kendiyle tanıştığı bir alan; ben sadece o alana rehberlik eden sesim bu durumda.
3. Yazarken kendi içinizde de bir dönüşüm yaşadınız mı? Kitap sizi değiştirdi mi?
Evet, hem de çok. Her bölümde bir “enerji katmanı” açıldı. Bazen yazarken kendi geçmişimle, bazen öğrencilerimin hikâyeleriyle yüzleştim. Cosmoenergetica öğretisinde bir cümle vardır: “Enerji, niyetin saflığı kadar akar.” Ben de bu kitabı yazarken o saflıkla yazmaya niyet ettim. Bu yüzden kelimeler sadece bilgi taşımadı; bir frekans taşıdı. Yazmak, içsel kaosumu anlamlı bir titreşime dönüştürmek gibiydi. Kitap beni disipline etti; sadeleştirdi, derinleştirdi. O kadar ki, bir noktadan sonra ben kitabı yazmadım, kitap kendini yazdı.
4. Okuyan bir kişi, kitabı bitirdiğinde hayatında neyi fark etmiş olacak, sizce?
Kozmik Atlas’ı bitiren biri, aslında kendi içindeki evrene doğru bir yolculuk yaptığını fark edecek. Kitap boyunca anlatılan her hikâye, okuyucunun kendi bilinç haritasında bir kapıyı temsil ediyor.
Bu yolculukta okur, yaşadığı döngülerin rastlantı olmadığını; her şeyin bir “hatırlama planı” içinde işlediğini görecek. Işığıyla yüzleşmekten korkan yanlarını fark edecek.
En önemlisi, insanın kurtuluşunun yukarıdan değil, içeriden geldiğini anlayacak. Çünkü Kozmik Atlas bir reçete değil; bir ayna.
Okuyan kişi, o aynada belki ilk kez kendini olduğu hâliyle görecek; eksikleriyle, fazlalıklarıyla, ama bütünlüğüyle. Ve o anda fark edecek: ışık, zaten hep oradaydı.